Takıntılı mıyım?
Narin yeni anne olmuştur. 26 yaşında. Bebeği 3 aylıktır. Bebek bakımı yeni öğrenmektedir. Ancak Narı’nın büyük bir korkusu var: Bebeğini kazara düşürüp öldürmek veya mikrop kapası!
Yaşadığı ıstırap çok büyük, çünkü kendi bebeğinin ölümüne sebep olması düşüncesidir. Narin sürekli evinin zeminini kontrol eder. Zeminde bir eğrilik var mı? Ayağı takılıp düşebilir mı? Yerleri temizlemiş ancak yaptığı temizlik ne kadar iyi yapılmış? Bebek yere düşüp mikrop kapabilir mı? Bu kontrol etme eğilimi süreklidir. Bebeğe bakmadığı saatlerin nerdeyse tamamı evin döşemesini sağdan soldan kontrol etmek, tekrar tekrar her yeri yıkamak ve temizlemek. Arta kalan zamanlara el yıkar. El yıkamalar günde 50’ı bulur. Tekrar inceler, tekrar inceler, tekrar, tekrar, tekrar…
Aklımıza bir düşünce veya hayal gelir, zihnimize oturur ve bir türlü oradan kalkmaz. Ne yaparsak yapalım o düşünce veya hayal ordadır. Kafamız bozuk bir plak gibi takılır kalır aynı yerde.
Hepimizin içinde hoşlanmadığımız duygular, davranışlar ve dürtüler vardır. Çoğu zaman kişi çocukluktan gelen travmalar ve acı veren duygularını bastırır ve bilinçdışına iter. Ancak erişkinlik döneminde yaşadığı bu duyguları kabul edemez ve hayatını etkilemeye devam eder. Bastırılmış duygular, içinden gelen istenmeyen dürtüler, sıkıntı verici, tekrarlayıcı ve sürekli düşünce hali, benliğindeki çatışmalarla ve hayatın getirdiği stresle başa çıkmaya çalışır iken, farkında olmadan geliştirdiği savunma mekanizmaları ile durumla baş etmeye çalışır. Ancak davranışlarını kontrol edemez hale gelir. Bu düşünceler doğrultusunda kişinin yaptığı ve kendini alıkoyamadığı eylemlere başvurmaktır. Bu savunma mekanizmaları insanin düşünme biçimine yerleşir ve takıntılı kişilik (obsesif kompülsif kişilik) ortaya çıkar. Takıntılı hastalığın en iyi tedavisi hem ilaç hem davranışçı psikoterapi yöntemidir.